Basın Haberleri

Prof. Dr. Serkan Güçlü, dört boyutlu ultrason cihazıyla gebelikte down sendromunda tanı hassasiyetinin arttığını açıkladı.

ERKAN DOĞAN (HABER MERKEZİ)

Şifa Üniversitesi Bornova Eğitim ve Araştırma Hastanesi`nde Cerrahi Tıp Bilimleri ve Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Serkan Güçlü, dört boyutlu ultrason cihazıyla gebelikte down sendromunda tanı hassasiyetinin arttığını açıkladı. Güçlü cihazın hastalığa tanı koymaya yardımcı olan ense deri kalınlığını otomatik olarak ölçtüğünü söyledi. Güçlü, yeni nesil dört boyutlu ultrason cihazıyla gebelikte down sendromu taramasının daha hassas bir şekilde yapılabildiğini açıkladı. 

HATA RİSKİ AZ

Down Sendromu hastalığı tanısında anne karnındaki bebeğin 11. ile 14. haftaları arasında ense deri kalınlığının ölçüldüğünü belirten Güçlü, "Ense kalınlığı arttıkça bebeğin down sendromuna yakalanma riski de artıyor. Dört boyutlu görüntü sağlayan ultrason cihazı ense deri kalınlığını otomatik olarak ölçüyor. Elle yapılan ölçümdeki milimetrik hatalar bile hastalığın risk hesabını değiştirebiliyor. Bu yüzden otomatik ölçüm, doktora hasta açısından daha avantajlı bir bilgi sağlıyor. Bu sayede kişiye ait hatalar ortadan kalkıyor. Aksi takdirde ense kalınlığını ölçerken bir hata yapıldığında hamile anneden boş yere amnion sıvısı alınabilir" dedi.

Bebeğin gülümsemesi görülüyor

Bazı annelerin ilk gebeliklerinde telaşlı ve endişeli olduğunu belirten Güçlü, "Cihaz sayesinde bebeklerin gülüşlerini, mimiklerini, dönüş hareketlerini bile görebiliyoruz. Cihaz cilt yakına yakın bir görüntü veriyor. Telaşlı ve endişeli olan anneler bu görüntüleri görünce motive oluyorlar, moralleri düzeliyor. Bebeğin dönüş hareketini de bire bir görebiliyoruz" diye konuştu.

Devamını Oku

Buca’da yaşayan Erdem ve Fulya Aksakal çifti, 2012 yılında hayatlarını birleştirdi. Genç çift, ilk çocuklarını kucaklarına alacak olmanın heyecanını ise 2013’te yaşamaya başladı. Artık anne olmak için kendisini hazır hisseden Fulya Aksakal’ın hamile kalmasıyla çiftin mutluluğu daha da arttı. Aksakal çifti, biricik evlatlarını dünyaya getirecek olmanın sevinciyle hazırlıklara başlarken, doktor kontrolleri sırasında şaşkınlık yaşadı.

Yapılan tetkiklerde, anne Fulya Aksakal’ın normal yolla tek yumurta üçüzlerine hamile kaldığı anlaşıldı. Hiç tahmin etmedikleri bir şekilde üçüz bebeklerinin olacağını anlayan Aksakal çifti, hazırlıklara başladı. Çocuklarını dünyaya getirmenin hayalini kuran genç çift, üçüzlerin 33 haftalıkken alınacağını öğrenince, heyecanın yerini korku aldı. Doktorların yönlendirmesiyle anne Fulya Aksakal, erken doğum yapmak zorunda kalırken, tek yumurta üçüzlerinden Ece 1 kilo 250 gram, Ceylin 1 kilo 450 gram ve Elif de 2 kilo 100 gram ağırlığında dünyaya geldi. Ege Üniversitesi (EÜ) Hastanesi’nde yapılan doğumun ardından bebekler Özel Tınaztepe Hastanesi Yenidoğan Yoğun Bakım ünitesine götürüldü. Ece ve Ceylin 28 gün, Elif ise 13 gün hastanede kaldı. Üçüzler, taburcu olmalarının ardından hızla büyümeye devam ederken, şimdi ise 2,5 yaşına geldi.

Baba Erdem Aksakal, “Üçüz çocuk sahibi olmak bizim için sürpriz oldu. Yapılan kontrollerde ilk olarak, ikiz çocuğumuz olacağını söylediler. Ancak bir sonraki kontrolde ise çocuklarımızın birinin tam görünemediği belirtildi ve aslında ikiz değil, üçüz bebek sahibi olacağımızı öğrendik. Bununla birlikte heyecanımız daha da arttı. Herkes tüp bebek tedavisiyle olduğunu sanıyor, biz de öyle olmadığını söylüyoruz. Eşimin hamileliği sırasında, bebeklerimizden birinin, diğer kardeşlerinin beslenmesini engellediği ve bu nedenle alınabileceği de belirtildi. Ancak biz bunu istemedik. Çok şükür doğum da sıkıntısız gerçekleşti. Üçüz babası olarak çok mutluyum” diye konuştu.

Kadın Hastalıkları, Doğum ve Perinatoloji Uzmanı Prof. Dr. Serkan Güçlü, tek yumurta üçüzlerinin yaklaşık 100 bin doğumda bir görüldüğünü söyledi. Prof. Dr. Güçlü, “Üçüz gebelikler, riskli gebelik sınıfında değerlendirilir. Bu tip çoğul gebeliklerin takibi ise perinatoloji (yüksek riskli gebelikler) adı verilen bilim dalı alanına giriyor. Bu takiplerde bebeklerin gelişimlerinin hangi sınırlarda olduğu, gebelik kesesi içinde sıvılarının ve kan akımlarının yeterli olup olmadığı gibi özellikler takip ediliyor. Bebeklerin anne karnındaki durumları değerlendiriliyor ve bebeklerin en uygun şartlarda doğumlarının gerçekleşmesi sağlanıyor. Üçüz gebelikler yaklaşık 7 bin doğumda bir görülüyor. Tek yumurta üçüzlerine ise, yaklaşık 100 bin doğumda bir rastlıyoruz. Özellikle son 20 yılda tüp bebek yöntemlerinin daha sık kullanılıyor olması, bu tip çoğul gebeliklerin daha sık görülmesine neden oluyor. Bu bebeklerin sonları (plasentalar) arasındaki damarların birbiriyle irtibatlı olabilmesi, bir bebeğin normal, diğerlerinin daha az gelişmesine yol açabiliyor ve çoğu kez bu bebeklerin erken doğmasına neden oluyor. Ayrıca bu bebeklerde yapısal bozukluklar daha sıklıkla karşımıza çıkıyor” dedi. (DHA)

Devamını Oku

İzmir`de hamileliğinin 22`nci haftasında `meningosel` tanısı koyulan bebeğini, engelli olacak diye aldırması önerilen Asiye Gürsoy (31) araştırıp başka doktorlara da danışınca kürtajdan kurtuldu, ikinci kez anne oldu.

Gürsoy çifti minik oğulları Kerem`e kavuşmanın sevincini yaşarken, Prof. Dr. Serkan Güçlü,

"Meningoselin iyi değerlendirilmesi gerekir. Bu tanıyla her gebelik sonlandırılmaz. Bebeğimiz sağlıklı doğdu, 2- 3 aylıkken bir ameliyat geçirecek ve sağlıkla büyüyecek"
dedi.

İzmir`in Çeşme İlçesi`nde yaşayan, 7 yaşında Mehmet Akif adında bir oğulları olan ev kadını Asiye Gürsoy ile lokantacı eşi Eyüp Sabri Gürsoy bir evlat sahibi daha olmayı istedi. Ancak çiftin ikinci çocuk heyecanı, Asiye Gürsoy`un hamileliğinin 22`nci haftasında gölgelendi. Anne Gürsoy`a, karnındaki bebeğin sağlık sorunları olduğu, doğması halinde engelli olacağı söylendi. Spina Bifida (nöral tüp defekti) hastalığının hafif tipi olan `Meningosel` tanısı koyulan bebeğini aldırması istenen anne Gürsoy, bu öneriyi kabullenmek istemedi. Araştırıp başka hekimlerin kapısını çaldı. Bu hastalık nedeniyle bebeğini kaybetme riskiyle karşı karşıya kalan anne Gürsoy, İzmir Kent hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Serkan Güçlü`ye başvurdu.

BEBEKLERİ SAĞLIKLI DOĞDU

"Çift bize gebeliğin 5`inci ayında geldi. Bebeğe Meningosel tanısı koyulup gebeliğin sonlandırılması önerilmiş. Meningosel ya da diğer adıyla nöral tüp defekti; bebeğin omurga kanalındaki kemiklerin kapanmasındaki bir bozukluk. Bu genelde ilk 6- 7 haftada oluyor. Özellikle folik asit eksikliği sorumlu tutuluyor. O nedenle gebe kalmadan önce iki ay önceden anne adaylarına folik asit takviyesi yapılmalı. Bizim bebekte yaptığımız değerlendirmelerde kemiklerdeki açıklığın sinir dokularını etkilemediği ve bebeğin kafasında büyümeye neden olmadığı anlaşıldı. Gebeliğin devam kararı alındı. Bebeksağlıklı, 3 kilo 320 gram ağırlığında, 50 santimetre boyunda dünyaya geldi. Beyindeki kese sağlam olarak duruyor. Omurgadaki kemik açıklığını beyin cerrahları bebek 2- 3 aylık olunca kapatacak ve bebek sağlığına kavuşacak inşallah. Anne karnında bebeklere bu tanı koyulduğunda gebeliğin sonlandırılması isteniyor. Beyin gelişim bozukluğu, nörolojik problemler, yürüme problemleri, tekerlekli sandalyeye mahkum olabiliyor bazı bebekler, ortopedik problemler olabiliyor. Bu tür ağır handikaplar bazen olabileceği için anne babalar uğraşamayacaklarını düşünerek sonlandırıyorlar. Ama her meningosel nörol defekti öyle çok ağır gibi kabul edip, hemen orada bir açıklık var diye gebeliği sonlandırmak doğru değil."

Anne Asiye Gürsoy da, bebeği doğduğu taktirde engelli olacağının söylendiği anları hiç hatırlamak istemediğini vurgulayarak,

"Çocuğumun engelli doğacağı söylendiğinde dünyam başıma yıkıldı. Kabullenmek de bebeği aldırmak da hiç kolay değildi. İyi ki o an yanlış karar vermemişiz. Şimdi çok mutluyum"
dedi.Baba Eyüp Sabri Gürsoy ise,"Birkaç hekim ile görüşerek karar vermek istedik. Önemli olan teşhisin derecesi, tıp çok ilerledi, erken teşhis çok önemli. Çok iyi hekimlerimiz var. Araştırılması gerektiğini düşünüyoruz. Doktorumuza da çok teşekkür ediyoruz."

Devamını Oku

Kadın hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Serkan Güçlü, gebelikteki D vitamini eksikliğinin sadece anne adayının değil, karnındaki bebeğinin de önemli bir sağlık sorunu olduğunu söyledi.

Prof. Dr. Güçlü,

"Bu eksiklik gebede diyabete, gebelik zehirlenmesine, erken ve düşük kilolu doğuma, bebekte ise raşitizm yol açabiliyor. O nedenle gebeler güneşle dost olmalı, D vitamini depolamalı"
dedi.

D vitamini eksikliğinin küçükten büyüğe herkesin sağlığını olumsuz etkilediğini, bu eksiklik gebelik döneminde yaşandığında ise hem anne hem bebeğin sağlığını ve yaşamını tehdit edebileceğini belirten Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr.Serkan Güçlü, anne adaylarına önemli uyarılarda bulundu. D vitaminin özellikle bağışıklık sistemi, hücresel farklılaşmalar ve endokrin sistemi (hormonal sistem) üzerine olan etkilerinin gebelikte birçok problemin gelişimine neden olabildiğini kaydeden Prof. Dr. Güçlü şunları söyledi:

"D vitamini eksiği hem gebe hem bebek açısından önemli ve riskli. Önceliğimiz anne adayını korumak. Çünkü yapılan çalışmalarda D vitamini düzeyi normalden daha düşük olan annelerde daha sık gebeliğe bağlı şeker hastalığı (gestasyonel diyabet), gebelik zehirlenmesi (preeklampsi), erken ve düşük ağırlıklı doğum yapma, doğum sonrası depresyonu ve tekrarlayan enfeksiyonların geliştiği ortaya konulmuştur. D vitamini takviyesi yapılması halinde de sorunların giderilebildiği görülmüştür. Tekrarlayan gebelik kaybı yaşayan anne adaylarının büyük çoğunluğunda da D vitamininin düşük düzeylerde olduğu saptanmıştır. Gebelikteki D vitamini eksikliği fetusun sağlığını da olumsuz etkiler,bebek raşitizm riskiyle dünyaya gelir. Yani bebeğin kemik sağlığı sağlıklı olmaz. Onun için biz gebelikteki D vitamini eksikliğini anne ve bebeğinin ortak sorunu olarak görüyoruz."

`EN İYİ D VİTAMİNİ KAYNAĞI GÜNEŞ`

Prof. Dr. Güçlü şöyle devam etti:
"Bu bilimsel çalışmanın sonucunda gebelerin düşük risk grubunda bile olsalar D vitamini açısından mutlaka takviye edilmeleri gerektiği sonucuna vardık. Sağlık Bakanlığı da 5 yıldan bu yana tüm gebelere, gebeliğin 12`inci haftasından itibaren D vitamini takviyesi yapılmasını önerip destekliyor. D vitaminin en önemli kaynağı güneşin etkisiyle ciltteki fotosentezdir. Özellikle güneş ışınlarının dik geldiği saat 10.00- 14.00 arası sentezin en iyi olduğu saatlerdir. Bu saatlerde 20 dakikalık güneşlenme, özellikle yüzün ve kolların güneşlenmesi sentez için yeterli olacaktır. Sentez için yüzde 95 kaynak güneş ışınıdır, maalesef diyetle sadece yüzde 5`i sağlanabilir."

Devamını Oku

Hamileliğinin 22. haftasında kontrol için gittiği hastanede, bebeğinde 20 binde bir görülen akciğer rahatsızlığına bağlı sıvı birikimi nedeniyle hamileliğin sonlandırılması gerektiği bildirilen Aynur Gölcük doktorları bile şaşırttı.

İzmirli iki çocuk annesi Aynur Gölcük yaptığı açıklamada, hamile olduğunu öğrendiğinde büyük mutluluk yaşadıklarını, oğulları Tamer ile Kadir`in kardeşlerinin doğumunu beklemeye başladığını söyledi.

Olumlu sonuç alınan tarama testlerinin ardından 5,5 aylık hamileyken hastaneye kontrole gittiğini anlatan Gölcük, "Renkli ultrason çekildi. `Akciğerinde kist var, kalbi sola itili, midesinde asit var. Heyete yönlendireceğiz ve büyük ihtimal çocuk yaşamaz` dediler" diye konuştu.

Heyet görüşmesi sonrası gebeliğin sonlandırılmasına karar verildiğini ifade eden Gölcük, şöyle konuştu:

"Gebeliğin sonlandırılmasına itiraz ettik ve gebeliğin gözetim altında devam edilmesi kararı verildi. İki hafta sonra çekilen ultrasonda bebeğin akciğerindeki kistin çapının büyüdüğü tespit edildi. Yeniden heyete çıkmam gerektiği söylendi. Heyete girmek istemediğime dair imzalı belge verdim. 4 doktora daha gittik, `Karnında ölür ya da doğar doğmaz ölür` dediler. Bebeğim ne kadar yaşarsa yaşasın gebeliği sonlandırmak istemedim. Prof. Dr. Serkan Güçlü`ye başvurdum. Gebeliği sonlandırma taraftarı olmadığını söyledi ve gebeliğimin sonuna kadar her hafta takip etti. Hamileliğin sonuna doğru rahatsızlandım ve iki kez karnımdan sıvı alındı. Evde istirahat ederek doğumu bekledim."

"YAŞAYACAK MI KORKUSUNDAN KIYAFET BİLE ALAMADIK"

Aynur Gölcük, aylar süren endişeli bekleyişin ardından doğumun gerçekleştiğini anlattı.

Adını "Ömer" koydukları bebeklerinin, beklediklerinden çok daha sağlıklı şekilde dünyaya geldiğini vurgulayan Gölcük, şunları kaydetti:

"Serkan hoca, doğum anında her şeye hazırlıklı olmamız gerektiğini söyledi. Bebek doğduğunda yaşarsa solunum desteğine bağlanması gerekebileceği için hazırlık yapıldı. Çok şükür desteğe ihtiyaç duyulmadı. Doğumda kalbim çarpıyordu. Bebek doğdu ve Serkan hoca `Emeğimizin karşılığını aldık` deyince çok umutlandım. Bebeğime hiçbir şey almadım, `Yaşasın da her şeyini alırız` dedik. Ağabeyleri de evde bekliyorlar. Doğumdan sonra bir kere görebildim, o da yeter. Allah doktorlarımızdan razı olsun. Bu ana kadar sevdiklerimizin duasıyla geldik."


Baba Özkan Gölcük de sıkıntıyla geçen 9 ayın ardından kavuştukları bebeklerini sağlıkla evlerine götürmek istediklerini söyledi.

"20 BİNDE BİR GÖRÜLEN BİR RAHATSIZLIK"

Prof. Dr. Serkan Güçlü de Aynur Güçlü`nün, bebeğinin akciğerinde 20 binde bir görülen "Kistik adenomatoid malformasyon"a bağlı ağır seyreden nonimmun hidrops (Tüm vücut boşluklarında sıvı toplanması) tanısıyla başvurduğunu belirtti.

Kritik durumdaki bebeğin anne karnında yaşamını yitirme tehlikesiyle karşı karşıya olduğuna dikkati çeken Prof. Dr. Güçlü, "Maalesef başvurduğu hastanelerde gebelik sonlandırması önerilmiş bir olguydu. Durumu değerlendirdik, bebeğin şansı olabileceğini hastaya anlattık ve takip altına aldık" dedi.

Bebeğin, deri altı dahil vücudunun her yerinde sıvı birikmesi bulunduğunu, annenin de hamileliğin ileri dönemlerinde rahatsızlandığını ifade eden Prof. Dr. Güçlü, şöyle devam etti:

"Anne nefes alamaz hale gelince karnındaki sıvıyı iki kez müdahalelerle azalttık. İlaç tedavisi uyguladık ve anne rahatladı. Bebeğin kalbindeki, akciğerindeki, karın boşluğu ve cilt altındaki sıvı azaldı. Normalleşen bir duruma geldi. Akciğerinde kist olduğu için doğduktan sonra müdahale edebilecek şekilde hazırlıklarımızı yaptık ancak bebek müdahaleye gerek kalmadan nefes aldı ve makineye bağlanmadı. Yenidoğan yoğun bakımda takip ediyoruz. Gerek görülürse akciğerine müdahalede bulunulacak. Çok pozitif bir sonuçla karşılaştık. Bebek, akciğerindeki rahatsızlığın değerlendirmesi tamamlandıktan sonra sağlıkla yaşayacak."

Anne karnında ağır bir tablo sergileyen Ömer bebeğin herkesi şaşırttığını vurgulayan Prof. Dr. Güçlü, şunları kaydetti:

"Bu vaka ile gördük ki hastalara şans verilmeli çünkü anne karnında canlı bir bebek var. Ömer bebek, `Bebeği alalım` yoluna gitmeden önce gerçekten düşünüp, ona bir şans verme noktasında çok güzel bir örnek oldu bizler için de. Sonuçta Allah takdir ediyor. Meslek yaşamımda bir kez daha benzer bir vaka ile karşılaşmıştım ancak Ömer bebek, bu denli gelişim gösteren ilk vaka. Beklediğimizden çok daha sağlıklı dünyaya geldi. Vakayı bilimsel yayın olarak da paylaşacağız."

Devamını Oku